5 Mart 2012 Pazartesi

babam beni niye öldürdü?




Gökhan Arslan,  hayatının belki de en uzun şiirini yazdığı “babam beni niye öldürdü” adlı ikinci kitabıyla  yaraya ayna tutmaya (1) devam ediyor. En eski, en derin ve en güncel haliyle hiç kapanmayan bu yarayı, büyüyemeyen bir çocuğun özlemini, erkenden büyümüş bir çocuk-adamın öfkesini, yalın ve sakınımsız haliyle kendine özgü şiir bütünlüğüyle ortaya koymuş. Ruhu olan bir dönemde mücadelesiyle meydanlarda olan baba, evde belirsiz bir gölge, yenilmiş romantik bir kahraman, sessizce söylenen bir çift söz, fotoğraflarda kalmış ince bir gülümsemeyle, evin içinde eksilen bir hayalet olmamış hiç. Bunun yerine eksikliğiyle var olmuş, özlemle daha da katlanarak büyümüş, elsizliğiyle el olmuş şair üzerinde.

Arslan, kimi zaman serzenişindeki çocuksu izleri silmek istercesine babasına ait dünyanın inceliklerini, görkemini, tüm karakteristik özelliklerini, içine dolan boşluğu, arkada kalmışlığın olgunluğuyla yüklenmiş. ‘Baba olunca anlarsın’ sözünü işitmeden baba olmayı anlamanın yollarını çizmiş. Arkasından yaktığı bu 64 sayfalık ağıtla,  ona dokunmayı seçmiş. Cansız bir varlığı sevmenin,  bir yandan da onun anısını büyütmenin, bir insanın kendini yetiştirirken içinde taşıdığı o tarifi imkansız boşlukla büyümenin zorluğunu, acısını, yankısını duyumsatıyor adeta.

Sıklıkla yinelediği “ anne, babam beni niye öldürdü?”  dizeleriyle intiharın tek kişilik bir ölüm olmadığının altını çiziyor Arslan. Kalanların da o intihara dahil olduğunu. Eksikliği. Bu eksikliğin sadece eksiklik olmadığını da. Yenilgileri, tahribatı, ruhu zedeleyen ince keskin bir yarayla yaşamanın zorluğunu. Hemen büyümeyi, büyürken bu izi hep taşımayı. Tüm bunların yanında yaşanılan coğrafyada artık o evin erkeği olmuşluğun, güçlü olmak-durmak zorundalığını, annenin kadınlığını kazaklarla birlikte dolaplara kaldırmışlığını, siyasi bir izi öğrencilik hayatı boyunca zihninde taşımışlığın toplamı ‘keşke’ sözcüğünün anlamına karşılık bulamıyor ne yazık ki.

Bütün kıyılardan uzakta, her şeyin ortasında, hem her şeyin dışında yurtsuz kalmak gibiyken babasız kalmak, baba olmak hiç kolay değil. Üstelik evlada baba adını vermek. Evlatta babayı büyütmek. Arslan, özyaşamöyküsünü anlatırken “babam beni niye öldürdü” de  kırmızıya boyanan köylerden, depremde yıkılan kentlerden, jilet yapılan gemilerden geçerken; yarım kalmışlığını, yaşayamadığı çocukluğunu kendi kendine teskin ederken tüm o sitemkâr haliyle dahi coşkulu bir özleyiş içinde. Bir yanıyla da varlığını ikiye bölmüş gibi. Bir tarafıyla babası olarak, bir tarafıyla kendisi var olmuşçasına.

Bir hesap sorma anlamını taşımıyor sadece “anne, babam beni niye öldürdü?” dizeleri. Kıstırılmış ve kışkırtılmış bir gençliği tek başına göğüslemenin sancısı baskın geliyor daha çok. Kundaklanmış bir evden kaçar gibi kaçmışken geçmişinden, yedi yıl sonra özlemini ve öfkesini seriyor ortaya bir parça. Hep kıyıda kalmışlığı, kıyı şehirlerinde yaşamışlığı, her şeyi bağlaç yapıp soruyor olmayanı geride kalana, “ anne, babam beni niye öldürdü?”  Kendine bir bağ arıyor çünkü. Bir yere ait olmak arzusu. Bir aileye, bir eve, bir şehre. Sanki azalacak böylece içinde yıllarca taşıdığı, dirilecek. Bir vücut bulacak. Sıkışıp kalmışlığın kalıbından kurtulabilecek. Çünkü insan eksikliğini duyduğu şeyin daha fazlası olması için didinir. Herkesten daha fazla çalışmak, yaşamak zorunda gibidir. Bu yüzden yalnızdır. “yüreğim/kimsenin uğramadığı/bir irtibat bürosu”(sf.52) demesi bundandır. Herkesin önünden geçtiği ama kimsenin fark etmediği biri gibi hisseder kendini. Çünkü, iki kişilik bir yalnızlığı sırtlanmıştır. Herkesten daha fazla yalnızdır yani.

Zeytin dalını kıskanır, karanfil tohumlarını, üzüm bağlarını. Biraz daha kopardığı için kendinden. Her akşam okuduğu mektuplarda infilak eden diğer yarısını arar. Sorar her seferinde yeni bir anlam peşine düşerek, her seferinde yeni anlamlara bürünerek. Yıllarca bir sözcüğü gezdirir ağzında. İnanarak yaşattığı... Yaşattıkça büyüttüğü, büyüttükçe güç bulduğu. Böylece; anlar, bağışlar. Yedi yıl sonra toparlarken içinde tuttuğu özlemi bir iade-i itibar gibi babasına sunar. Bunu bir ağıt, gecikmiş bir mektup cevabı gibi, uzun soluklu bir şiir olarak. “Büyü de baban sana acılar alacak” şarkısını herkesten başka dinler hiç kuşkusuz Arslan, ama yine de hasret kaldığı babasına, Can Yücel gibi o da, “ben, hayatta en çok babamı sevdim” diyenlerdendir.

(1) Yaraya Tutulan Ayna   Şairin ilk şiir kitabıdır.

Petek Sinem Dulun
13.12.2011

Gökhan Arslan / babam beni niye öldürdü? / yeniyazı yayınları – Kasım 2011


* Ayraç Dergisi 27.sayı