İlk öykü kitabında tüm zamanları ve zamansızlığı dolaşarak
gerçek ve aksi, kibir ve aşk üzerinden ilişkilere değiniyor Arzu Eylem. İlişkilerdeki adaletsizliği,
insan doğasının tekinsizliğini kimi zaman masalsı, kimi zaman fantastik
öğelerle, kimi zaman da günümüz yaşantısı içinden alarak olabildiğince akıcı ve
canlı resmediyor. Öyküler birbirinden bağımsız değil, birbirinin ardılı hatta
tamamlayıcısı bir sarmal gibi birbirini takip ediyor.
Fantastik roman okuyucusunun da ilgisini çekebilecek bir
kurguyla bu türü öyküleştirme cesaretiyle yola çıkmış Eylem. İrdelediği sadece kadın ve erkeğin dünyasındaki duygulanım
farklılıkları değil. Savaşk, Gökçekimi,
Yüzümsüz öykülerinden hareketle kavramları
da farklılaştırıp, sözcük oyunlarıyla zenginleştirdiğini söyleyebiliriz
anlatımını.
Bu dün şeklinde başlayan
birinci bölümde günümüz insanının, depresif yanını açar Eylem, geçmiş yaşamlara,
insanlara öykünür. Filmlerde izlenilen, romanlarda okunan, efsaneleşerek dilden
dile aktarılan aşklara çok çok uzak olduğumuza hayıflanır. Zamanın inkâr ettiği
değil de insanın inkâr ettiklerini serer ortaya. Biryol ve Nazlı aşkının
sahiciliği, umutsuzluğu, kırılganlığı üzerine düşündürür. Tarihin sayfalarını
çevirir zaman zaman. Yoksulluğun sadeliği ve samimiyeti, kaybolan babaların
ardından, gözünü yola dikmiş minik yüreklerin sahiciliğiyle hemhal oluruz.
Tüm zorlu gerçekliğin içinde aşk yeşerebilmiş ve mevsiminden
önce kurumuş bir ağaç gibidir aslında. “Kalbimiz
atmıyor seğiriyor sanki”(s.11) derken günümüzdeki “aşk” sözcüğünün bugünkü
karşılığına itiraz eder gibidir Eylem.
Çünkü aşk başlı başına bir direniş biçimidir.
–Mış gibi yaşayanlara da değinmeden edemez Eylem. “Allah için bir milyondan fazla tıklıyor, inancımızın yaşadığını
doğruluyoruz.(s.12) sözleriyle sahteliği vurgular, göstermelik davranışları
imler. İlk bölüm, yaşantısının içinde hızla akan her şeye karşın durmak, sadece
durmak isteyen, akıp giden her şeyi şaşkınlıkla izleyen genç yazar Biryol’un
seçimiyle noktalanır. Ölüm Biryol’un gerçeğidir, hasretse Nazlı’nın. “Genelde yazarlar kendileri yerine
kahramanlarını öldürür” (s.16) sözleriyle
Eylem, metindeki öykü karakterini
iğnelerken, bir yandan da sabrın durmak değil beklemek olduğunu anımsatır.
İkinci Bölümde Sabır
Ağacı’nın oluşumu anlatılır. Bu bölüm diğer iki bölümden ayrık durmakta
adeta burası bir çeşit ‘yetişkinler için masal’lar olarak adlandırılabilecek öykülerden
oluşmaktadır. Bu bölümün ilk öyküsü Çamur
Kadın’da yeryüzündeki ilk insan Meryem, yaratıcı Zahir ve Meryem’in aşkı
Kâmil arasındaki olaylar ve hesaplaşmalar yer alır. Hem ilk insanın kadın oluşuyla,
hem de isim değişiklikleriyle tarihe göndermelerde bulunur Eylem. Yaratılışa, oluşuma, erdemlere ilişkin her şeyin ters yüz
edildiği bu öyküde aşkın nasıl var olduğu, katmanlarındaki sayısız duygunun
birleşimi-ayrımı üzerinden de zıtlaşmalara yer verir. Aşkın özgürleştiriciliği Kâmil’in
kanatlanmasıyla resmedilir. Kâmil kanatlanır ve dişisini göğe yükseltir. Masal
bu ya Zahir bu durumdan hoşlanmaz ve Kâmil’in Meryem’e tepeden bakmasını,
kızlarını Meryem’e bırakıp oğullarıyla göğe taşınmasını sağlar. Üstelik
yeryüzüne, yani Meryem ve kızlarına savaş ilan eder Kâmil. Meryem sabrı, Kâmil hırsı
temsil eder. Arzu Eylem burada erkeği
kanatlandıranın, Meryem’e duyduğu aşk olduğunu hissettirmektedir. Eril kişinin
üstünlük kurma, ‘en olma’ duygusunun çağlar öncesinden geldiğini vurgularken
kadının sabrı ve doğurganlığına odaklanır.
Çiçek Açmaz Sabır
Ağacı adlı öyküde yeryüzü ikiye ayrılır, iki ırka ayrılır gibi. Öyle keskin,
öyle belirleyici bir biçimde. Sabır ağacı kuruyunca karşısında aniden maske
ağacı biter topraktan. “Gerçek” sırlı bir aynadır bu dünyada, yalan ise
sahteliğin sembolü. Hâl böyle olunca insanlar da aynalı ve aynasız olurlar.
Aynasızlar günümüz dünyasında iktidarın güvenlik kollarını temsil eder ya,
aynalılar gerçeği gösteren bir avuç insandır aslında. Aynasızlar gerçeğin
yerini arar dururlar, oysa aradıkları aynalılardır. Yoksa gerçeği görmek değil,
gömmektir niyetleri. Ne aynalılar sırrı açık eder, ne aynasızlar takipten
döner.
Uç… Uç… Uç… öyküsünde
aşksız bir masal ülkesinde hükümdar cüce şah halkına kibir ve öfke saçar. Bu
kibir ve öfkenin gölgesinden kurtulan aşk büyüyecektir Barış ve Sevgi’yle.
İmkânsızın imkânlı hale dönüştüğü, sevgi ve barışın birleştiriciliği,
bütünlüğü, sahipleniciliğiyle halkın cüce şah’a tutumu değişir. Bu durumda cüce
şah otoritesini korumak ve ispatlamak adına Sevgi ve Barış’ın ölümünü emreder.
Ol zaman içinde olmayan olur. Sevgi ve Barış göğe yükselerek önce bir grifona,
ardından kuşa dönüşürler. Başka bir dünyada huzur içinde farklı bir cisimle var
olurlar. Barış, Kâmil gibi sevdiğini
ardında bırakmaz, yanında tutar.
Son bölüm yeniden günümüze Nazlı’nın Biryol’suz yaşamına
döner. Şirket, molalar, sürekli izleniyor olmanın verdiği rahatsızlık, aşka
özlem, kitaplara kaçış... “Herkes
yaratıcı zekâsını geçimine adadı”(s.59) sözlerinde günümüz insanının sistem
içinde sisteme uymak adına kendini bile es geçtiğini hissederiz. Kalıplara
hapsolmuş şirket çalışanlarının, potansiyellerini kullanmamak için harcadıklarını,
Nazlı’nın yalnızca kitap sayfalarının kanatlarında özgürleştiğini fark ederiz.
Kanıksanmış, bastırılmış ne varsa okuduklarıyla cesaretlendiğini bir de.
Öyküler toplamı boyunca farklı anlatımlar, kurgular
deneyerek kaleminin kıvraklığını hissettiriyor Arzu Eylem. Anlatımı tempolu, şiirsel bir yol izliyor. İroni
kurgunun içine ustaca yerleştirilmiş. Zamanın ritmine, canlılığına, tabiâtına ilahi
bir güçle tutunmuş kalemi.
Sabır Ağacı
özellikle fantastik kurgusu olan ikinci bölümde yeryüzü ve gökyüzünü, gerçek
yaşam ve kurgusal alan gibi dünyaları ikiye ayırırken kadın ve erkeğin
dünyasını da ikiye ayırıyor adeta. Kadın bekleyişin, sabrın, olgunluğun erkekse
hüküm sürmenin, heyecanın peşine düşüyor. Kelimelerin uzandığı her alana
duyguları da ulaştırıyoruz. İşte bu yüzden aşk bir bağlaç gibi birleştiriyor
kadın ve erkeği Sabır Ağacı’nda.
Sabır Ağacı - Arzu
Eylem / Siyah Beyaz Yayınları Mart 2013