22 Temmuz 2011 Cuma

BEŞ TAŞ



''Demir pas tutar, / Gümüş kararır, / Kurtlanır kar bile, / Alev is yapar / Ve insan içinde / Bir kafesle yaşar.'' Metin Altıok

Bir bir açılıp sökülüyor sözcükler ''beş taş''ta. Söküldükçe büyüyor kavramlar, kavramlar büyüdükçe insan daha çok eğiliyor kendine, saklanıyor kendinde. ''Kaplumbağaları izliyordum kabuğumun içinden'' (sf 33) diyebiliyor örneğin. Kendine saklanmanın kimi zaman zalimliği kimi zaman bilgeliği içinde, sözcüklerin kör kurşun gibi yanına, yöresine savrulduğunu herkesten çok kendini vurduğunu duyumsatıyor bize Karayazı. Ne var ki;  ''biri fotoğraf çeksin diyeydi / içimden geçirdiğim vapurlar'' ( sf 55) dizeleriyle yalnızlığın ıssız odalarını aşındırmadığını da gösteriyor.

Dizelerin birbirine iliklenişi, sıkça kullanılan üç nokta imlemi, kayırılan harfler dikkat çekiyor ''beş taş''ta. Eksikler ve eksilenlerin yanında, sokağın yüzü, yaşanamamış çocukluğa özlem, anne babanın mesafesi, bir başınalık, aşk kavramları kitabın belli başlı izleklerini oluşturuyor.

Kelimelerin boğazına nüfuz edişi karşısında kalemiyle konuşuyor sanki Karayazı. Yazma yazgısının getirisini, yaşadığı coğrafyayı ve dünyayı gözleriyle değil,  kalemiyle görüp yorumlamakta. Bunu da, kalbinin sesini el yordamıyla kağıda uygulayarak oluşturuyor.          '' ahh... taşırken nasıl ağırlaşıyor harfler'' (sf 37) dizelerinde  benliğini gönüllüce  kalbi, parmakları ve zihniyle 'hissetmek' kafesinde tutmanın ağırlığını, coşkusunu, hüznünü yani göze aldıklarını işaret ediyor bir bakıma. Karayazı kendi ağrısını ancak yazarak dindirebildiğini, ''-kalem iğne, harf iplik, kâğıt yara'' (sf 27) dizeleriyle ortaya koyuyorken bir yandan ''bıçakla kestim kelimeleri / bileklerinden yazarken sesi /  çıkmıyor nasılsa kazıdığım harflerin'' (sf 10)  dizeleriyle  yutkunduklarını itiraf ediyor.

İnsan doğasının olağan hâli ve sakinliği içindeyken, aniden ''geri dönelim çocukluğumu unuttum evde'' (sf 19)  telaşıyla  içindeki yitik çocuğu aramaya koyuluyor. Erken büyümeye mecbur edilmiş nice çocuk da olduğu gibi telaşında büyütüyor çocukluğunu. Ruhundaki yaralardan gurur duyan  bir çocuğun sesiyle. Bazen de heyecandan şarkının solo nakaratını unutuyor,  karanlığı kıran spot ışıklarının gölgesinde.
Susmanın sağır edici sessizliğinde vicdanı ve eşitlik kavramını, ''taşlarımı cebimden çıkarıp herkese paylaştırdım  harfleri'' (sf 29) şeklinde  ortaya koyarken, yeni dünyanın güvensiz ve mutsuz insan portresini oluşturur tuvalinde. Her fırça darbesinde uzaklaşır ondan; ''ayırdım harflerimi cümlenizden.'' (sf 24) Sanatın, evrensel duyarlılığın verdiği güçle de ayırır  kendini yanılgılardan ''devrik cümlenizden sürünerek çıktım.'' (sf 43)

Dışında tutar kendini, içindeyken yaşamın. Kendini tavan arasındaki çatlaktan izlemenin; sıkıştırılmış, alıkonulmuş, unutulmuş çocukluğunun  oyunu olduğunun bilincindedir. Bundandır ''karayım karasabanla karabasanları'' (sf 32) demesi. Bundandır aşka olan şaşkınlığı ve özlemi. Kendine küçük mutluluk avuntuları da yaratmaz,  ''dut dalında kekeleyen sevinçleri'' (sf 9) andırıyordur bu tutum ona. Gerçekliğin derin  oyuklarında yürütür sözlerinin ritmini. Bir tek aşk değiştirir bu ritmi, bozar dengesini. Ne zaman aşk’a yakalansa, karanfilli gelir sözcüklerin sesi, uzaklaşır kaleme kağıda. Biriktikçe  kendinde, yeniden görecektir ''aşkın göz seğirmesi'' (sf 18) de olabilir.

Mahir Karayazı, ilk kitabında şiirle alacağı yolun düzlemini belirlemiş olmanın kararlılığıyla;  ince sitemi ve buğulu sesiyle kanırttığı yaranın izini sürmeye devam edeceğe benziyor.

Mahir Karayazı / Beş taş / Komşu Yayınları / Mayıs 2009

*Ayraç Dergisi / Ocak Şubat 5.Sayı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder