21 Temmuz 2011 Perşembe

Denizden Geçme Hâli



Şiire, aşka, ölüme inanıyorum, dediİşte bu yüzden ölümsüzlüğe inanıyorumBir dize yazıyorum,Dünyayı yazıyorum; ben varım; dünya var
Yannis Ritsos

 İz  bırakan, izi sürülen ne varsa “yalnızlık gibi geçiyor odalardan.(s. 11) Bu yalnızlık bazen ürperti yaratıyor bazen de peşinden sürüklüyor. Sokaklar, evler, feri sönmüş lambaların baktığı masalar… Gittikçe daralırken mekân; büyüyor birikenler, büyüyor öz, insan kalbine sığamıyor. Belki de bu yüzden kalbine batırdığı iğneyle konuşuyor Çiğdem Sezer. Eğildikçe içine, kuyu derinleşip dipsizleşiyor. Çünkü bu yeni    dünya, bu çağ insanı tüketiyor. Elde ettiklerinin esiri yapıyor. Tüm bunları gözlemek, hissetmek ve herşeye karşın direniş göstermek bazen ağır bir yük haline geliyor. Çünkü mevcut toplumsal yapı, duyarsızlık, ayrımcılık gün geçtikçe şiddetini artıyor. Unutuluyor paylaşmak, birlik olmak, çoğalmak. Bu yapıyı hırsla, bireysellikle, bencillikle besleyip mutsuzluk girdabına düşüyor insanlar. Sonuç: “kimsenin kimsesi yok uyuyorlar / antidepresanlar krallığında / kuştüyü yastık düşleri görüyorlar.(s. 11)

İmkânsızlaşıyor “sevmek hâli”ne geçiş, “gözlerin yanıyor ayakların titriyor ellerin / dünyaya tutunma telaşında / kalbindeki ağacın dalını kırıyorsun.(s. 22) Kendinden kaçarken, arıyorsun kaçtığı yeri. İnanmak istiyorsun hâlâ iyi insanlar olduğuna, çocukluğuna sığınıyorsun bu yüzden pek çok kez; çünkü çocuk olmak koşulsuz sevmek ve inanmaktır, biliyorsun…

Özleniyor çocukluk mor sokaklarda, bozuk para, şeker ve sakız özleniyor. Sonrası “uzun susmalar”… Sonrası vicdan cinayetleri, pusudaki insan suretleri, sokaklar, evler ve insanın içi. Tekin olmayan yerleri sayıyor bir bir Çiğdem Sezer; en korunaklı yerin, evin tekinsizliğini işaret ediyor. “… neden bütün evlerde tehlike işareti var?(s. 18) konusuna dikkat çekip, bir yandan da ikaz ediyor, “burası dünya, tekin bir yer değildir”. (s. 31) Tehlike gölge gibi, kendin gibi seninle yürüyor…

Kimi zaman kendi kimliğinden yola çıkarak birikimlerini, yaşanmışlarını, gözlemlerini sıralıyor Çiğdem Sezer. Çocukluk, genç kızlık, kadınlık anılarına inip çıkıyorsun, “içimizden biri asansör boşluğuna düşüyor(s. 12) dizeleriyle ardında kalan 'sen'le hesaplaşıp yüzleşiyorsun.

Ağrı kadının ortak yazgısı

Kimi kez de, tarihte, masallarda, yaşadığı coğrafyada geziyor Çiğdem Sezer. Bir “hatırlamak hâli”ne çekiyor dizeleriyle. Hatırlamak, bu ağrıyla başlıyor. Belki de bu yüzden, kitabını, “hafızaya; o eşsiz an'a…ithaf ediyor. Ağrısını imliyor. Hatırlamaya başladığın 'an' belki de unutmadığı, unutturmadığı 'an' çoğalıyor.
Denizden Geçme Hâli'nde yol alırken çekip kalbinden bir yıldızı tutuyorsun. Tırnağını etine geçiriyor, sana öğretilen sabretmek sınavını geçiyorsun. “yuttuğum kelimeler diziliyor boğazıma / mide bulantımı gebeliğe yoruyorlar”. (s. 17) dizeleriyle hatırlıyorsun, ağrı kadının ortak yazgısıdır. Susman müjdeli bir haber gibi erkeğin ağzında dolanıyor.

Çiğdem Sezer

Çiğdem Sezer, “duruşu düşüyor sessizliğin koynuna / kadın karanfil kokusuna uyanıyor / eli önce yarasına…( s. 51) dizeleriyle, kadının salt kendiyle değil toplumla ve tabularla hesaplaşmasının sancısı ve sorumluluğunu da hissettiriyor.

Özgürlük isteği ve özleminin bir insanlık hakkı olduğunu vurgularcasına, “yürümek sokaklarda sabah ve akşam ve canı isteyince / şarkı söylemek saçlarını kısacık kestirmek bir dilim karpuz yemek / denize karşı(s. 15) dizeleriyle cinsiyetini yok saydığı takdirde “özgürlük hâli”ne geçilmesi toleransına tepkisi alaysamalı oluyor haliyle… Kadının psikolojik baskı nedeniyle özgürlüğünün ketlenmesine duyduğu rahatsızlığı, “gecenin eteğinde gündüzün eşiğinde / ve sabah ve öğlen ve her yerde / gölge gibi adamlar adımlar” (s. 52) dizeleriyle yineliyor.

“Aşk hâllerine” eğilmesi de aynı yoğunlukla gerçekleşiyor Çiğdem Sezer'in. Göze alışlar, beklentiler, vazgeçişler, tutku, keskin çizgilerle ortaya seriliyor. “sana çıplaktım sen dağa dönük / pıhtı gibi düştüm kendime(s. 42) derken imkânsıza uzanıp, karşılıksız bir aşkın kederine ulaşıyorsun. Kimi zaman da aşk'ın bir kelimede buluşma hâli”ne dokunuyorsun. 'Fedakarlık' kelimesine örneğin. “o bıçağı sırtımıza hangimiz sapladık / hangimizdi kalan kan kaybından masada” (s. 39) dizeleriyle feda edilenler, razı gelmeler, savrulmalar, birbirini hırpalayan âşıklar, bir bakıma katil ve kurban üzerinden irdeleniyor. Aşkın “tutku hâli”ne herkes kendi aşkının katilidir yorumu getiriyorsun. İçindeki kederle dönüyorsun, bazen de kalbindeki çengele, “zordur paslı bir kilide anahtar olmak(s. 44) ve çatlayan çömlekten sızan su olmak”. (s. 67)

Çiğdem Sezer, Denizden Geçme Hâli adlı son şiir kitabıyla insanı kendi gerçeğinin kıyılarında hâlden hâle dolaştırırken hep o soruyu soruyorsun kendine,
aşktan başka neyimiz var?” (s. 71)
~~~
Denizden Geçme Hâli
Çiğdem Sezer
YKY, İstanbul, Nisan 2009, 96 s.
~~~

* Mavimelek e-dergi 46. sayı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder